Ceren’in Kitabı Çıktı

YAŞAM (Web Sitesi) - Web Sitesi | 15.10.2020 - 23:42, Güncelleme: 28.03.2022 - 16:21 1399+ kez okundu.
 

Ceren’in Kitabı Çıktı

Gecen yıl 3 Aralık’ta evinin önünde katledilen Balerin Ceren Özdemir’in kitabı, 10 ay 11 gün sonra piyasaya çıktı. Ordulu gazeteci-yazar Yalçın Şimşek’in kaleme aldığı “Ceren Balerinin Çığlığı” adlı kitap bugünden itibaren kitapçıların raflarında yerini aldı.
“Soğuk bir aralık akşamıydı; karanlık, soğuk ve yağmur esir almıştı Ordu’yu. O 3 Aralık akşamında ölümün soğuk yüzü, daha yirmisinde genç bir balerini hedef almıştı. Sevgiden mahrum bir firari mahkûm, daha yeni çiçek açmaya başlayan Ceren’in sevgi dolu yüreğine saplamıştı bıçağını!.. O kadar vahşi ve o kadar nedensiz bir cinayetti ki bu, duyan herkes isyan etmişti. Hiçlik duygusu yaşayan bir psikopat, hiçbir neden yokken, sebepsiz yere işlemişti bu cinayeti! Ve hiçlik, çok şeyi alıp götürmüştü peşinden. Yaşamı tüm sıcaklığıyla kucaklayan kuğu saflığındaki o genç balerinle birlikte; umutları, hayalleri, yaşama sevinci ve sanat aşkı da veda etmişti hayata. Nedense o akşam zıt olan her şey buluşmuştu Ordu’nun Zaferi Milli Mahallesi’ndeki o çıkmaz sokağın sonlandığı evin önünde. Kötüyle iyi, sevgiyle sevgisizlik, yaşamla ölüm, duyguyla duygusuzluk, güzellikle çirkinlik, karanlıkla aydınlık, soğukla sıcak karşı karşıya gelmişti yine. Ancak ölüm yaşamı, kötü iyiyi yok edecekti bir kez daha!.. Katil ertesi gün yakalanmış, yargı süreci başlamıştı, ama sadece katil miydi suçlu olan? Eğer kötülüğün eli aniden uzanıp, bir gonca gülü koparıyorsa dalından, kim masum olabilirdi ki? Devlet, aileler, çevre, toplum, eğitim sistemi; sen, ben, o; biz, siz onlar suçlu değil miydik hep birlikte?” Yazar Yalçın Şimşek, dün satışa çıkan “Ceren, Balerinin Çığlığı” adlı kitabının önsözünde paylaşıyor bu cümleleri. Şimşek’le kitabı hakkında kısa bir söyleşi yaptık. -Ceren Özdemir’in kitabını yazmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Biliyorsunuz, Ordu’nun Taşbaşı Mahallesinde doğmuş ve çocukluğu bu mahallede geçmiş biriyim. Ne ben Ordu’dan kopabildim, ne de Ordu benden. Son yıllarda daha sık geliyor ve daha çok ilgileniyorum Ordu’yla... Ceren’in vahşice katledilmesi beni çok etkiledi. Sanırım beş ayrı köşe yazısı yazdım bu konuda. -O zaman mı doğdu kitap fikri? Çok üzülmüştüm. Hele de onun yaşama sevincini yansıtan fotoğraflarını gördükçe, üzüntüm daha da artmıştı. Bir şeyler yapmılıyım diye düşünüyordum. Ceren’e önce öykülerden oluşan kitabımda yer vermeyi düşünmüştüm. Cinayeti aratırdıkça bu vahşetin ve Ceren’in sevgi dolu yüreğinin bir öyküye sığmayacağını anlayınca kitaplaştırmaya karar verdim. Yani bu fikir bende Ceren’in kaybından 10 gün sonra oluştu. Gelişmeleri sürekli takip ettim, araştırdım ve kitap için bir taslak oluşturdum. -Ceren’in ailesiyle görüştünüz mü? Evet görüştüm ama biraz geç oldu... Sanırım mart ayının ortalarıydı. Özdemir ailesiyle görüşmek için Ordu’ya gelecektim. Biletimi aldım. Havaalanına geldim. Önce uçağın yarım saat geç kalkacağını bildirdiler. Aradan bayağı zaman geçti. Bu kez  yoğun sis nedeniyle uçuşun ertelendiğini duyurdular. Bir iki gün sürdü yoğun sis olayı. Ardından pandemi (salgın) başladı. Uçuşlar yasaklandı. Ancak temmuz ayında gelebildim Ordu’ya. Gülfem Hanım, Yılmaz Bey ve Ceren’in ablası Gizem’le görüştüm. -Neler htiniz? Benim açımdan çok zor bir görüşme oldu. Ceren’in ailesi çok üzgündü. Sorularımın büyük kısmını soramadım. Çünkü çok duygulandım. Ceren’in odasını gezdim. Defterine aldığı kimi notlara baktım. Sanatın her dalında olmak adına kendine koyduğu hedeflere ve yaptığı planları okudum. O görüşmede bayağı etkilendim. Bir insanın, daha 20 yaşındaki kızını kaybetmesi hem fiziksel hem ruhsal olarak çok büyük bir travma yaratır. Neden benim çocuğumun başına geldi, diye aylar ve yıllar boyu sorup durur kendi kendine. Ancak Özdemir ailesi bu büyük travmaya rağmen, kadına yönelik cinayetlerin önlenmesi konusunda topumsal duyarlılığı harekete geçiren bir bilinçle yaklaşıyor olaya. -Biraz açar mısınız? Şunu söylemeye çalışıyorum, özetle, “Bizim canımız yandı. Artık başka canlar yanmasın,” düşüncesiyle hareket ediyorlar. Zeten benim bu kitabı yazarken asıl amacım, devlete ve topluma düşen sorumluluğu dikkat çekmekti. Çünkü bu, “Katil yakalandı, ömür boyu müebbet aldı ve adalet yerini buldu,” diyerek geçiştireceğimiz bir olay değil. Cezayı sadece Ceren’in katili mi aldı? Ya Özdemir ailesi; Ceren’in annesi, babası, ablası? Asıl cezayı onlar çekmiyor mu? Ömür boyu acının yanında, ömür boyu müebbet ne anlam ifade eder ki? Ben bu kitapta, sadece ömrünü hayallerinin peşinden koşmaya adamış bir genç kızın yürek sızlatan öyküsünü anlatmak istemedim; dilim döndüğünce toplumsal sorumluluklarımızı hatırlatan sorular yöneltmeye de çalıştım. -Size göre bu vahşi cinayette toplumun da suçu var öyle mi? Tabii ki var, olmaz olur mu? Yani Özgür Arduç anasının karnından katil olarak mı doğdu? -Sizce? O katil olarak doğmadı. Onu biz gözünü kırpmadan bir hiç uğruna cana kıyabilen bir psokopata dönüştürdük. Bu cinayette asıl suçlusu devlet ama bizim de suçumuz yok mu? Artık klişe sözleri bir yana bırakıp, suçumuzu itiraf etmemizin zamanı geldi. Eğer Ceren’i hayattan koparan vahşeti ve nedenlerini sorgulamıyorsak, söyleyecek sözümüz de olmamalı!..  Eğer devlete, topluma, ailelere ve tek tek bireylere düşen sorumluluklara dikkat çekemiyorsak, empati kelimesini de dilimize dolamayalım. Yitirdiğimiz değerleri, uzaklaşmaya başladığımız insanlığımızı sorgulayamıyorsuk boş yere tek vücut olmaktan söz etmeyelim. -Araştırdınız, soruşturdunuz, ailesiyle de görüştünüz, Ceren nasıl biriydi sizce? Araştırmalar yaptım ama asıl ailesiyle konuşunca daha iyi tanıdım Ceren’i. O,  Ordu’ya bile sığmayan koca hayalleri olan bir sanat aşağıydı. Sığ sularda boğulmak yerine, hayallerine kavuşabilmek için koca okyanuslarda özgürce kulaç atmaya adamıştı kendini. O, insanlara değer katacak büyük hayallerine ulaşmak için kararını vermişti; yaşam denizinde, üzerine doğru gelen azgın dalgalardan korkmayacak, ama Don Kişot gibi de saldırmayacaktı sağa sola. Bir balerinin kıvraklığı ve çevikliğiyle dev dalgaların zirvesinde sörf yaparak adım adım hayallerine süzülmeyi amaçlamıştı. Üstelik Ceren, insanlara daha güzel olanı sunmak adına kurmuştu tüm hayallerini... -Bu cinayette en büyük sorumluluk devlete ait değl mi? -Eğer 20 yaşındaki genç bir kız yok yere bir psikopat tarafından öldürülüyorsa, üstelik de bu ihmaller sonucu cezaevinden kaçmış bir mahkumsa, tabii ki tüm sorumluluk devlete aittir. Ama devleti kamuoyu baskısı harekete geçirmiyor mu? Eğer toplum olarak duyarlı davranmazsak, tek tek bireyler olarak sorumluluk almazsak nasıl önüne geçebiliriz kadına yönelik şiddetin? Eğer ateş düştüğü yer kadar, düşmediği yeri de yakmıyorsa, ne anlamı var duygudaşlığımızın! Eğer başkasının acısını yüreğimizde hissedemiyorsak, ne anlam taşır ki insan olmamız!.. -Bu tepki gösterildi mi sizce? İlk başlarda gösterildi ama nedense peşi gelmedi. Çok çabuk unutan bir toplumuz. Katil Arduç’un ihmaller sonucu cezaevinden kaçtığı konusunda yapılan soruşturmada, hiç kimsenin hatalı davranmadığı gibi bir sonuç çıktı. Yani iki ayrı raporla psikopati teşhisi konulan, daha önce cezaevinden kaçan, defalarca da kaçma girişimi bulunan bir mahkûm, elini kolunu sallaya sallaya cezaevinden firar ediyor, ama bundan hiç kimse sorumlu olmuyor! Anlaşılır gibi değil doğrusu. -Ceren’in ailesi dışında kimlerle görütünüz? Daha 13 yaşında bir çocukken Özgür Arduç tarafından on yerinden bıçaklanan ve on gün boyunca komada yatan Dinçer Akçerve ve ailesiyle de görüştüm. Ayrıca katilin yakalanmasını sağlayan Alpay Taçı, katil Özgür Arduç’la aynı cezaevinde yatan Samet Küpçük ve Özdemir ailesinin avukatı Haluk Murat Poyraz’la da görüştüm. -Kitabınız ne zaman satışa çıktı? Almak isteyen kitapseverler nasıl ulaşabilirler? -Kitap bugünden itibaren Ordu’da Serüven Kitap&Kafe, Orca Kitap Kırtasiye, Öğrenci Kitap Yayın, Damla Kitapevi ve Akademi Kitapevinde satışa çıktı. İsteyen DNR mağazalarında da bulabilir. Ayrıca internetten kitap satışı yapan sitelerde de satılıyor. ***   Kutu 1… Arka kapak yazısı 2019’un 3 Aralığında, yaşamı tüm sıcaklığıyla kucaklayan o genç balerini hedef almıştı ölümün soğuk yüzü. Sevgiden mahrum bir firari mahkûm, daha 20’sinde Ceren Özdemir’in sevgi dolu yüreğine saplamıştı bıçağını!.. Hiçbir ideali olmayan bir psikopat, idealleri için yaşayan Ceren’in canına kıymış, kor olup tüm yürekleri dağlamıştı ateş!.. O vahşi cinayetten bu yana ne kadın cinayetleri son buldu ne de kadına şiddet!.. Yalçın Şimşek bu kitabında, ömrünü hayallerinin peşinden koşmaya adayan Ceren Özdemir’in yürek sızlatan öyküsünü akıcı üslubuyla anlatmakla kalmıyor, bireylerin ve kurumların sorumluluklarına da dikkat çekiyor. Bu cinayet karşısında herkesin ve her kesimin suçüstü yakalandığını ifade eden Şimşek, “Artık suçumuzu itiraf etmemizin zamanı geldi. Aileler, çevre, toplum, eğitim sistemi ve devlet; suçlu değil miyiz hep birlikte? Eğer Ceren’i hayattan koparan o vahşeti ve nedenlerini sorgulamıyorsak, söyleyecek sözümüz de olmamalı!” diyor kitabında. Kızılderililerin doğaya bakışını, yaşam biçimini ve çocuklarıyla ilişkilerini, günümüz dünyasıyla kıyaslayan ve sarsıcı öykülere de yer veren Şimşek, kitabında empati ve psikopatiyi de tüm ayrıntılarıyla sorguluyor.
Gecen yıl 3 Aralık’ta evinin önünde katledilen Balerin Ceren Özdemir’in kitabı, 10 ay 11 gün sonra piyasaya çıktı. Ordulu gazeteci-yazar Yalçın Şimşek’in kaleme aldığı “Ceren Balerinin Çığlığı” adlı kitap bugünden itibaren kitapçıların raflarında yerini aldı.

“Soğuk bir aralık akşamıydı; karanlık, soğuk ve yağmur esir almıştı Ordu’yu. O 3 Aralık akşamında ölümün soğuk yüzü, daha yirmisinde genç bir balerini hedef almıştı. Sevgiden mahrum bir firari mahkûm, daha yeni çiçek açmaya başlayan Ceren’in sevgi dolu yüreğine saplamıştı bıçağını!..

O kadar vahşi ve o kadar nedensiz bir cinayetti ki bu, duyan herkes isyan etmişti. Hiçlik duygusu yaşayan bir psikopat, hiçbir neden yokken, sebepsiz yere işlemişti bu cinayeti! Ve hiçlik, çok şeyi alıp götürmüştü peşinden. Yaşamı tüm sıcaklığıyla kucaklayan kuğu saflığındaki o genç balerinle birlikte; umutları, hayalleri, yaşama sevinci ve sanat aşkı da veda etmişti hayata.

Nedense o akşam zıt olan her şey buluşmuştu Ordu’nun Zaferi Milli Mahallesi’ndeki o çıkmaz sokağın sonlandığı evin önünde. Kötüyle iyi, sevgiyle sevgisizlik, yaşamla ölüm, duyguyla duygusuzluk, güzellikle çirkinlik, karanlıkla aydınlık, soğukla sıcak karşı karşıya gelmişti yine. Ancak ölüm yaşamı, kötü iyiyi yok edecekti bir kez daha!..

Katil ertesi gün yakalanmış, yargı süreci başlamıştı, ama sadece katil miydi suçlu olan? Eğer kötülüğün eli aniden uzanıp, bir gonca gülü koparıyorsa dalından, kim masum olabilirdi ki? Devlet, aileler, çevre, toplum, eğitim sistemi; sen, ben, o; biz, siz onlar suçlu değil miydik hep birlikte?”

Yazar Yalçın Şimşek, dün satışa çıkan “Ceren, Balerinin Çığlığı” adlı kitabının önsözünde paylaşıyor bu cümleleri. Şimşek’le kitabı hakkında kısa bir söyleşi yaptık.

-Ceren Özdemir’in kitabını yazmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

Biliyorsunuz, Ordu’nun Taşbaşı Mahallesinde doğmuş ve çocukluğu bu mahallede geçmiş biriyim. Ne ben Ordu’dan kopabildim, ne de Ordu benden. Son yıllarda daha sık geliyor ve daha çok ilgileniyorum Ordu’yla... Ceren’in vahşice katledilmesi beni çok etkiledi. Sanırım beş ayrı köşe yazısı yazdım bu konuda.

-O zaman mı doğdu kitap fikri?

Çok üzülmüştüm. Hele de onun yaşama sevincini yansıtan fotoğraflarını gördükçe, üzüntüm daha da artmıştı. Bir şeyler yapmılıyım diye düşünüyordum. Ceren’e önce öykülerden oluşan kitabımda yer vermeyi düşünmüştüm. Cinayeti aratırdıkça bu vahşetin ve Ceren’in sevgi dolu yüreğinin bir öyküye sığmayacağını anlayınca kitaplaştırmaya karar verdim. Yani bu fikir bende Ceren’in kaybından 10 gün sonra oluştu. Gelişmeleri sürekli takip ettim, araştırdım ve kitap için bir taslak oluşturdum.

-Ceren’in ailesiyle görüştünüz mü?

Evet görüştüm ama biraz geç oldu... Sanırım mart ayının ortalarıydı. Özdemir ailesiyle görüşmek için Ordu’ya gelecektim. Biletimi aldım. Havaalanına geldim. Önce uçağın yarım saat geç kalkacağını bildirdiler. Aradan bayağı zaman geçti. Bu kez  yoğun sis nedeniyle uçuşun ertelendiğini duyurdular. Bir iki gün sürdü yoğun sis olayı. Ardından pandemi (salgın) başladı. Uçuşlar yasaklandı. Ancak temmuz ayında gelebildim Ordu’ya. Gülfem Hanım, Yılmaz Bey ve Ceren’in ablası Gizem’le görüştüm.

-Neler htiniz?

Benim açımdan çok zor bir görüşme oldu. Ceren’in ailesi çok üzgündü. Sorularımın büyük kısmını soramadım. Çünkü çok duygulandım. Ceren’in odasını gezdim. Defterine aldığı kimi notlara baktım. Sanatın her dalında olmak adına kendine koyduğu hedeflere ve yaptığı planları okudum. O görüşmede bayağı etkilendim. Bir insanın, daha 20 yaşındaki kızını kaybetmesi hem fiziksel hem ruhsal olarak çok büyük bir travma yaratır. Neden benim çocuğumun başına geldi, diye aylar ve yıllar boyu sorup durur kendi kendine. Ancak Özdemir ailesi bu büyük travmaya rağmen, kadına yönelik cinayetlerin önlenmesi konusunda topumsal duyarlılığı harekete geçiren bir bilinçle yaklaşıyor olaya.

-Biraz açar mısınız?

Şunu söylemeye çalışıyorum, özetle, “Bizim canımız yandı. Artık başka canlar yanmasın,” düşüncesiyle hareket ediyorlar. Zeten benim bu kitabı yazarken asıl amacım, devlete ve topluma düşen sorumluluğu dikkat çekmekti. Çünkü bu, “Katil yakalandı, ömür boyu müebbet aldı ve adalet yerini buldu,” diyerek geçiştireceğimiz bir olay değil. Cezayı sadece Ceren’in katili mi aldı? Ya Özdemir ailesi; Ceren’in annesi, babası, ablası? Asıl cezayı onlar çekmiyor mu? Ömür boyu acının yanında, ömür boyu müebbet ne anlam ifade eder ki? Ben bu kitapta, sadece ömrünü hayallerinin peşinden koşmaya adamış bir genç kızın yürek sızlatan öyküsünü anlatmak istemedim; dilim döndüğünce toplumsal sorumluluklarımızı hatırlatan sorular yöneltmeye de çalıştım.

-Size göre bu vahşi cinayette toplumun da suçu var öyle mi?

Tabii ki var, olmaz olur mu? Yani Özgür Arduç anasının karnından katil olarak mı doğdu?

-Sizce?

O katil olarak doğmadı. Onu biz gözünü kırpmadan bir hiç uğruna cana kıyabilen bir psokopata dönüştürdük. Bu cinayette asıl suçlusu devlet ama bizim de suçumuz yok mu? Artık klişe sözleri bir yana bırakıp, suçumuzu itiraf etmemizin zamanı geldi. Eğer Ceren’i hayattan koparan vahşeti ve nedenlerini sorgulamıyorsak, söyleyecek sözümüz de olmamalı!..  Eğer devlete, topluma, ailelere ve tek tek bireylere düşen sorumluluklara dikkat çekemiyorsak, empati kelimesini de dilimize dolamayalım. Yitirdiğimiz değerleri, uzaklaşmaya başladığımız insanlığımızı sorgulayamıyorsuk boş yere tek vücut olmaktan söz etmeyelim.

-Araştırdınız, soruşturdunuz, ailesiyle de görüştünüz, Ceren nasıl biriydi sizce?

Araştırmalar yaptım ama asıl ailesiyle konuşunca daha iyi tanıdım Ceren’i. O,  Ordu’ya bile sığmayan koca hayalleri olan bir sanat aşağıydı. Sığ sularda boğulmak yerine, hayallerine kavuşabilmek için koca okyanuslarda özgürce kulaç atmaya adamıştı kendini. O, insanlara değer katacak büyük hayallerine ulaşmak için kararını vermişti; yaşam denizinde, üzerine doğru gelen azgın dalgalardan korkmayacak, ama Don Kişot gibi de saldırmayacaktı sağa sola. Bir balerinin kıvraklığı ve çevikliğiyle dev dalgaların zirvesinde sörf yaparak adım adım hayallerine süzülmeyi amaçlamıştı. Üstelik Ceren, insanlara daha güzel olanı sunmak adına kurmuştu tüm hayallerini...

-Bu cinayette en büyük sorumluluk devlete ait değl mi?

-Eğer 20 yaşındaki genç bir kız yok yere bir psikopat tarafından öldürülüyorsa, üstelik de bu ihmaller sonucu cezaevinden kaçmış bir mahkumsa, tabii ki tüm sorumluluk devlete aittir. Ama devleti kamuoyu baskısı harekete geçirmiyor mu? Eğer toplum olarak duyarlı davranmazsak, tek tek bireyler olarak sorumluluk almazsak nasıl önüne geçebiliriz kadına yönelik şiddetin? Eğer ateş düştüğü yer kadar, düşmediği yeri de yakmıyorsa, ne anlamı var duygudaşlığımızın! Eğer başkasının acısını yüreğimizde hissedemiyorsak, ne anlam taşır ki insan olmamız!..

-Bu tepki gösterildi mi sizce?

İlk başlarda gösterildi ama nedense peşi gelmedi. Çok çabuk unutan bir toplumuz. Katil Arduç’un ihmaller sonucu cezaevinden kaçtığı konusunda yapılan soruşturmada, hiç kimsenin hatalı davranmadığı gibi bir sonuç çıktı. Yani iki ayrı raporla psikopati teşhisi konulan, daha önce cezaevinden kaçan, defalarca da kaçma girişimi bulunan bir mahkûm, elini kolunu sallaya sallaya cezaevinden firar ediyor, ama bundan hiç kimse sorumlu olmuyor! Anlaşılır gibi değil doğrusu.

-Ceren’in ailesi dışında kimlerle görütünüz?

Daha 13 yaşında bir çocukken Özgür Arduç tarafından on yerinden bıçaklanan ve on gün boyunca komada yatan Dinçer Akçerve ve ailesiyle de görüştüm. Ayrıca katilin yakalanmasını sağlayan Alpay Taçı, katil Özgür Arduç’la aynı cezaevinde yatan Samet Küpçük ve Özdemir ailesinin avukatı Haluk Murat Poyraz’la da görüştüm.

-Kitabınız ne zaman satışa çıktı? Almak isteyen kitapseverler nasıl ulaşabilirler?

-Kitap bugünden itibaren Ordu’da Serüven Kitap&Kafe, Orca Kitap Kırtasiye, Öğrenci Kitap Yayın, Damla Kitapevi ve Akademi Kitapevinde satışa çıktı. İsteyen DNR mağazalarında da bulabilir. Ayrıca internetten kitap satışı yapan sitelerde de satılıyor.

***

 

Kutu 1…

Arka kapak yazısı

2019’un 3 Aralığında, yaşamı tüm sıcaklığıyla kucaklayan o genç balerini hedef almıştı ölümün soğuk yüzü. Sevgiden mahrum bir firari mahkûm, daha 20’sinde Ceren Özdemir’in sevgi dolu yüreğine saplamıştı bıçağını!..

Hiçbir ideali olmayan bir psikopat, idealleri için yaşayan Ceren’in canına kıymış, kor olup tüm yürekleri dağlamıştı ateş!..

O vahşi cinayetten bu yana ne kadın cinayetleri son buldu ne de kadına şiddet!..

Yalçın Şimşek bu kitabında, ömrünü hayallerinin peşinden koşmaya adayan Ceren Özdemir’in yürek sızlatan öyküsünü akıcı üslubuyla anlatmakla kalmıyor, bireylerin ve kurumların sorumluluklarına da dikkat çekiyor.

Bu cinayet karşısında herkesin ve her kesimin suçüstü yakalandığını ifade eden Şimşek, “Artık suçumuzu itiraf etmemizin zamanı geldi. Aileler, çevre, toplum, eğitim sistemi ve devlet; suçlu değil miyiz hep birlikte? Eğer Ceren’i hayattan koparan o vahşeti ve nedenlerini sorgulamıyorsak, söyleyecek sözümüz de olmamalı!” diyor kitabında.

Kızılderililerin doğaya bakışını, yaşam biçimini ve çocuklarıyla ilişkilerini, günümüz dünyasıyla kıyaslayan ve sarsıcı öykülere de yer veren Şimşek, kitabında empati ve psikopatiyi de tüm ayrıntılarıyla sorguluyor.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberunye.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.