“DÜNYA DEMOKRASİ FORUMU” BİLDİRGESİ YAYIMLANDI
Dünyanın ilk demokrasi forumu “Dünya Demokrasi Forumu” (DDF’2023), Ordu’nun Mesudiye ilçesinde 14-16 Eylül 2023 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Forum sonrası hazırlanan sonuç bildirgesi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan DDF’2023 Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Aziz Ekşi, şu bilgileri paylaştı:
“100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi ile bağının güçlendirilmesi ve demokrasinin global sorunlarının tartışılmasının amaçlandığı Forumda, farklı ülkelerden 37 konuşmacı bildiri sundu. Konuşmacıların 29’u Türkiye, 2’si ABD, 1’i Şili, 1’i İngiltere, 1’i Tunus, 1’i Gana, 1’i Hindistan, 1’i Japonya vatandaşıydı. Konuşmacılar arasında kadın oranı %41, akademisyen oranı %43 ve NGO temsilcisi oranı %35’ti. Forum ilgi duyan herkesin katılımına açıktı ve katılan herkesin söz hakkı vardı. İki gün boyunca forum 717 kişi tarafından yüz-yüze izlenmiş ve ayrıca YouTube üzerinden canlı yayın yapıldı.
DEMOKRASİNİN GÜNCEL SORUNLARI MASAYA YATIRILDI
Bu forumun düzenlenmesine bir doğrudan demokrasi örneği olan Mesudiye Kurultayı tarafından 2010 yılında karar verildiğini belirten Ekşi, “Forum kapsamında 1 konferans ve 7 panel düzenlendi. Her panelde demokrasi kavramı ve uygulanmaları, dünyanın demokrasi haritası, demokrasinin güncel sorunları, demokrasi ve ekoloji, demokrasi ve ekonomi, demokrasi ve kapsayıcılık, demokrasi ve yerel yaşam/yerel yönetim, demokrasi ve sivil toplum gibi farklı açılardan değerlendirildi. Forumda, farklı ülkelerden 37 konuşmacı bildiri sundu. Türkiye'den 29, ABD'den 2, Şili, İngiltere, Tunus, Gana, Hindistan ve Japonya'dan birer konuşmacının katıldığı Forum'da kadın oranı yüzde 41, akademisyen oranı yüzde 43 ve NGO temsilcisi oranı yüzde 35 olarak gerçekleşti. Forum giderleri; kişilerin, sivil toplum organizasyonlarının, yerel yönetimlerin ve firmaların katkısı ile karşılandı. Konuşmacılar köy evlerinde konuk edildi.”
DAHA GÜVENLİ BİR GELECEĞİN YOLU DEMOKRASİDEN GEÇİYOR
Prof. Dr. Ekşi, Forum sonucunda Türkiye ve dünya kamuoyuna bir çağrının yapılmasının uygun bulunduğunu belirterek, konu hakkında şunları paylaştı:
“Dünyada ekonomik, toplumsal ve ekolojik açıdan yaşanan olumsuz gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçiliyor. Bu olumsuz gelişmelerin demokrasinin yetersizliği veya gerilemesi ile ilişkili olduğu görülüyor. Bu nedenle; ekolojik dengenin korunması, sera gazı salınımının azalması, iklim değişiminin yavaşlaması, gıda güvencesinin sağlanması, refahın artması ve adil paylaşılması, kutuplaşmanın azalarak diyaloğun gelişmesi, tedirginliğin azalarak geleceğe güven duyulması, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve insanların özgürce yaşaması için demokrasi farkındalığının artması gerekiyor. Kısaca, daha güvenli bir gezegene ve daha güzel bir geleceğe giden yol daha fazla demokrasiden geçiyor. Dünyayı yönetenlerin ve her ülkeden insanların Anadolu’nun küçük bir ilçesinden yapılan bu çağrıya kulak vermesini diliyoruz. Bu Forumu Türkiye’nin 100. yılına ve dünya demokrasi tarihine armağan ediyoruz. Dünya Demokrasi Forumu’nun ikincisinde de buluşmak üzere saygılarımızı sunuyoruz.”
FORUMDA ALTI ÇİZİLEN BAŞLICA KONULAR;
Dünya ölçeğinde demokrasi düzeyi giderek geriliyor. 2006’da 5.52 olan dünya demokrasi endeksi 2021’de 5.29’a düşüyor. Dünya nüfusunun yarıdan fazlası (%55.3) otoriter veya hibrit rejimlerde yaşıyor. Özgür insanların oranı 2006’dan 2021’e %46.0’dan %20.3’e düşüyor. Başka bir deyişle 10 insandan 8’i ya kısmen özgür olduğu ya da özgür olmadığı ülkede yaşıyor.Demokrasi gerilerken ekonomik, sosyal ve ekolojik açıdan olumsuz gelişmelerin yaşandığı görülüyor. Uzman kuruluşların raporlarına göre; insani gelişme endeksi geriliyor, iklim değişimi kapımızı çalıyor, gezegendeki canlı sayısı yıldan yıla azalıyor, gıda güvencesi sağlanamıyor, kutuplaşma artıyor ve 7 insandan 6’sı geleceğinden endişe duyuyor.
Demokrasi gelişmeye açık olduğu kadar gerilemeye de açık bir sistemdir. Gelinen düzeyin korunması, gelişmesi ve yaygınlaşması için öncelikle demokrasi tanımının altını bir kez daha çizilmesi gerekiyor.
Demokrasi kısaca, “halkın, halk tarafından halk için yönetilmesi”dir. Bu ilkenin hayata geçmesi için toplumu bağlayıcı kararlarda halkın kendi etkisini görmesi gerekiyor. Ya doğrudan kendi katılımı ya da seçtiği temsilcileri ile. Bu kararlara itiraz etme hakkı olan muhalefet etkinlikleri de bir siyasal katılım olgusudur. Öte yandan demokrasi, kusurları olsa da insan onurunun en az zedelendiği rejimdir. Demokrasi gerilerse insan vakarının korunamayacağı unutulmamalıdır.
Dünyanın farklı bölgelerinde demokrasi düzeyinin oldukça farklı olduğu görülüyor. Demokrasin düzeyinin en yüksek olduğu bölge Batı Avrupa, K. Amerika ve Avustralya’dır. En düşük olduğu bölge ise Orta-Doğu ve Afrika’dır. Buna karşılık G. Amerika, otoriter ve demokratik rejimlerin karışımından ve değişiminden oluşmaktadır.
Afrika’da demokrasi düzeyinin geriliği, sömürgecilik döneminin ardıl etkileri ve ekstrem yoksulluk ile ilişkili bulunmaktadır. Bunu engeli aşmanın bir yolu olarak Afrika’dan sağlanan hammaddenin işlenmesi ile yaratılan katma değerden yoksul Afrikalıların da pay alacağı bir sistem oluşturulması önerilmiştir.
Günümüzde demokrasinin gelişmesini engelleyen başlıca faktörlerden biri de küreselleşme olgusudur. Küreselleşme bu engelleme etkisini üç yolla göstermektedir. Birincisi ulusal ekonomi ve politikaların geri plana düşürülmesi, ikincisi denetim dışı kalan ve servetini küresel piyasalara aktaran süper varsıl bir sınıf oluşması, üçüncüsü ise ulusal yetkelere güven azaldığı için ulusal bir siyasal yönetim sistemi olan demokrasinin işlemediği izleniminin yaygınlaşmasıdır.
Günümüzde demokrasinin yaşadığı en önemli problemin popülizm olduğu çoğu konuşmacı tarafından vurgulanmıştır. Görünüşte demokrasi gibi algılanan popülizm gerçekte toplumu halk ve elitler olmak üzere iki karşıt gruba ayırmakta ve demokrasi zıttı bir önermede bulunmaktadır. Önerilen; toplumun bir lider ve ona bağlı bir halk hükümeti tarafından yönetilmesidir. Yani otoriter, tekçi ve çoğulcu olmayan bir sistemdir. Popülizmin yaygınlaşmasını kolaylaştıran bir başka etken de sandığa gitmeyen seçmenlerdir.
Toplumsal refahı sağlamanın koşullarından biri de yatırım yapmak, daha fazla üretmek, istihdam yaratmak ve inovasyon kapasitesini artırmaktır. Bu gerçekte girişimcinin ya da iş dünyasının sorumluluğudur. Bu sorumluluğu yerine getirilmesi demokrasi düzeyi ve hukukun üstünlüğü ile yakından ilgilidir. Çünkü temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olmadığı bir ortamda yenilikçi ve aykırı düşüncenin yeşermesi beklenemez ve inovasyondan bahsedilemez. Demokrasinin olmadığı ortamda kimse önünü göremez ve yatırım yapmayı düşünmez.
Öte yandan, örgütlenme özgürlüğü ve toplu sözleşme hakkı yoksa toplumsal refahın adil bölüşümünden söz edilemez. Türkiye’de 2023 verilerine göre işçilerin sendikalaşma oranı %14.8, toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi oranı ise %8.1’dir. Asgari ücretle çalışanların oranı Avrupa’da %5‘in altında iken Türkiye’de %50 dolayındadır. Dolayısı ile daha fazla demokrasi ve halkın egemenliğinin sağlanması için çalışanların örgütlenme ve demokratik hak arayışı önündeki engeller kaldırılması gereklidir.
Popülist politika, dışlayıcılık anlayışı ile demokrasiyi çoğunlukçuluğa indirgemektedir. Oysa gerçek demokrasinin çoğulculuk yaklaşımı ile kapsayıcı olması gerekiyor. Bu kapsamda özellikle cinsiyet eşitsizliğinin, ülkeden ülkeye farklı olsa da, dünya ölçeğinde yaşanan bir sorun olduğu bir gerçektir. Kapsayıcı demokrasi için kadınlar gibi gençlerin de karar süreçlerine katılması sağlanmalıdır.
Yerel yönetimler, demokrasinin gelişmesi açısından önemlidir. Çünkü demokrasi gerçekte yerelden başlamaktadır ve doğrudan demokrasi ancak küçük ölçeklerde uygulanabilmektedir. Yerel yönetimler genellikle merkezi hükümet politikalarının uygulayıcısı gibi görülmekte ve demokrasiyi derinleştirme potansiyelleri göz ardı ediliyor.
Sivil toplum kuruluşları; önce sorunları keşfederek, sonra gündeme taşıyarak ve daha sonra politika önerileri ve uygulama modelleri geliştirerek demokratik yaşama ve toplumsal gelişmeye katkıda bulunmaktadır. Bu katkının artması için ifade ve toplanma özgürlüğünün genişletilmesi, bağımsız bir akreditasyon sistemi kurulması, bağış ve kaynak sağlamadaki bürokratik süreçlerin kolaylaştırılması gerekiyor.
Sera gazı salımı ve ikim değişimi insanlığın geleceği açısından yakın ve çok önemli bir tehdittir. Çünkü; atmosferdeki sera gazı miktarı ve sıcaklık artışı tehlike limitlerini aşmaya başlamıştır. Bu nedenle, öncelikle en fazla sera gazı salan ülkelerin fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş sürecini hızlandırması gerekiyor.
Gıda güvencesizliği insanlığın şimdiye kadar çözemediği bir başka büyük problemdir. İklim değişiminin etkisi ile gıda güvencesinin daha da kötüleşmesi bekleniyor. Bu nedenle doğa dostu ve sürdürülebilir tarım ve gıda sistemlerine geçilmesi zorunludur. Bu değişimlerin gerçekleşmesi için ülke yönetimlerine olduğu kadar bilinçli yurttaşlara da görev düşüyor.